Memleketimin her yeri şiir. Öyle bir şiir ki her bir kafiyesi bir dantel inceliğinde. İşte o danteller gibi zarif bir yer, Samandağı. Havasıyla, dünyanın ikinci uzun plajıyla sizi hemen kucaklıyor, ayrılmak istemiyorsunuz, topladığınız deniz kabuklarını cebinize koyup hatırlamak istiyorsunuz. Deniz kabukları konuşuyorlarsa aralarında, hemen diğer deniz kabuklarına haber versin istiyorsunuz sizin geldiğinizi. Her bir yeri şiir memleketimin. Hem değeri bilinsin herkesçe istiyorsun hem de -korumak amaçlı- saklı mı kalsa bu güzellik diyorsun. Rant kokusunu alanların çekirge ordusu gibi basmasından, Bodrum ve Çeşme’ye olduğu gibi, buraları tüketmesinden korkuyorsun. Malum herkes güzel şiir okuyamaz...
Mavinin sayısız tonu içinde tatilimizin son gününde belki de hiç olmadığım kadar dinlendiğimi hissettim. Ermeni köyünden, Kral anıtlarına, oradan Hıdır köyünden Musa ağacına. Türkiye sınırlarında yapılan ilk tüneli keşfetme macerası...
Kısa sürede dolu dolu yaşanan bir gün. Belki bir parçamız çok önce oradaydı, keşfederken hatırlıyorduk o yüzdendi bu doluluk.
Atalarımızı, köklerimizi ziyaret ederken belki kendi geçmişimizi onurlandırıyorduk.
Aşklarımızı, gözyaşlarımızı, kaybettiklerimizi, kazandıklarımızı...
Belki de o buzlu limonlu dondurmayı yerken saçlarımızı, yanaklarımızı okşayan rüzgâr değildi, bir an oturduğumuz banklardan doğayı izlerken içine çekildiğimiz sessizlik, verilen selamları duymak içindi.
Size limonlu buzlu dondurmanın hikâyesini anlatmak istiyorum.
Sevgili Seva, İskenderun`a gittiğimiz ilk gün mutlaka buzlu limonlu dondurma yememiz gerektiğini söyledi. Öyle bir anlattı ki içimiz gitti. Gezdiğimiz her yerde sorduk ancak yoktu. Uzun Çarşı`da ise biz sormadan az önce bitmişti. "Ertesi sabah gelin halin orada yapılıyor," dediler.
Sabah unutup Samandağ’a doğru yola çıktık. İçimden "Hay Allah unuttum," dedim ve gerçekten çok üzüldüm. Sanırsınız İstanbul’dan oraya eğitime değil de dondurma yemeye gitmişiz (Neden bu kadar dert ettiğimi sormayın bende anlam veremiyordum).
Sonra günün mucizelerine bıraktık kendimizi, akışta ama an`da kalarak yaşadık. Mezarlıktan çıkınca soluklanmak istedik. Dağın tepesinde Genç bir öğrenci tezgâh kurmuş bir şeyler satıyor. Biz de sevgili Seva`nın bize öğrettiği duayı ediyoruz. Yedi Fatiha, bir İhlas okurken,
Genç çocuk, "abla limonlu buzlu dondurma" var deyince, duayı da yarıda kesmek olmaz, hepimiz şaşkınlıkla çocuğa baktık. Bence çocuk da bize şaştı .
Dua bitince inanmadık bakmak istedik gerçekten beş gün boyunca her yerde aradığımız hatta son anda kaçırdığımız dondurma önümüzde duruyordu. Birer bardak istedik ve hepimiz kendimizi o enfes hafif ekşili serinliğe bıraktı. Ardından çocuğa "lütfen buraya bir yazı yaz, sen söylemesen biz bilmeyecektik ve bu keyfi yapamayacaktık" ve daha pek çok şey söyledik. Çocuk bu duruma daha da şaşırdı.
Bizi görseniz, hepimiz çocuğa satış teknikleri öğretiyoruz. Ardından yol boyunca rastladığımız herkese "yukarıda bir çocuk var dondurma satıyor mutlaka alın enfes, "dedik. Sanıyoruz ki herkes bizim yaşadığımızı yaşıyor.
Bir kere daha şunu fark ettim ki iste ve yola çık. Vazgeçme, istediğin şey istediğin zaman ve yerde olmayabilir ama bu olmayacağı anlamına gelmiyor. Mucize hiç ummadığın anda olur. Sen tam çabalamayı bırakmış ve unutmuşken istediğin şeyi! İstediğinden uzaklaştığını sanırsın başka bir yola saptığını ama bir bakmışsın ki daha da yakınlaşmışsın. Senin bilmediğini bilene güvenmek lazım.
Peki, bizim için neden bu kadar anlamlıydı bu deneyim?
Benim yola çıkmama sebep olan bir rüyanın başrolündeydi buzlu limonlu dondurma. Rüyayı, Seva görmüştü. Rüyanın etkisinde kaldığı için mutlaka yememizi istiyordu. Rüyanın yorumu ise şifaya işaret ediyordu. Antakya yolculuğunun son günü uçağımızın kalkmasına bir kaç saat kala biz o rüyayı Çevlik tepelerinde yaşıyorduk. Dalından kayısıları alırken, yol kenarındaki köylünün ikram ettiği erikleri çocuklar gibi üzerimize silip yerken.
Az ve öz konuşan kızım ise, "Anne senin buraya neden geldiğini biliyorum çünkü senin köklerin burada.
Sanırım boşuna söylemedi. Onca gezdiğimiz, gördüğümüz yer varken.
Anadolu`da dinlerin doğduğu yerdeydik. Mardin gibi, pek çok dinde inançta olan insanların kardeşçe yaşadığı bir yer. Kalbime çok yakın bu bilgi. Benim için Rabb`e ulaşmanın pek çok yolu seçeneği var. Hangi dinde, dilde, ırkta, mezhepte olursan ol İNSAN OL`anın Rabb`i ile buluşacağı gerçek.
Yaratan "tek". O tekliğe ulaşacak pek çok "bir" var. Ayrısı gayrısı olmadan.
Ne zaman O`nunla buluşacağın O`nun sana ne zaman nasıl şifa vereceği belli değil, bazen bir duada, bazen bir yürüyüşte bazen bizim gibi dağın tepesinde limonlu buzlu dondurmada.
Bu masal daha yeni başlıyor, kalbim en yakın zamanda yine oraya gitmemi, Hıdır köyünde Musa Ağacının altında kahvemi yudumlamamı söylüyor.
Ben Eylül`de oradayım. Yeniden şifalanmak için.